Dalış aktivitesinin gerçekleştiği bölgelerin neredeyse tamamında, su sıcaklığı vücut sıcaklığımız olan 36,5°C’nin altındadır. Buna bağlı olarak gerçekleştirilen her dalışta şiddeti değişmekle birlikte, yalıtım özelliği olsun ya da olmasın her dalıcı belirli bir miktar ısı kaybeder. Hipotermi olarak da bilinen ısı kaybı etkisi ve ona bağlı olarak ortaya çıkan fizyolojik rahatsızlıklardır.
Türkiye’nin güney sahilleri de dâhil olmak üzere, yaz aylarındaki su sıcaklıkları 15-30°C arasında değişim gösteren birçok turistik bölgede gerçekleştirilecek olan dalışlarda da meydana gelebilir. Her ne kadar bu sıcaklık değerleri, hava ortamında bizler için ideal, hatta bazen terletecek kadar sıcak olsa da sualtında vücut ısımızı yitirmeye başlamamıza neden olur. Aslında 30°C’lik suda dahi ısı kaybetmeye başlamamızın nedeni, su ortamındaki ısı alışverişi ile hava ortamındaki ısı alışverişi mekanizmasının birbirlerinden farklı oluşuna bağlıdır. Su ortamında temas (kondüksiyon) yolu ile ısı kaybederken, hava ortamında ısı kaybı nakil (konveksiyon) ile gerçekleşir.
Buna örnek olarak, su kaynattığımız tencereye dokunduğumuzda vücudumuza geçen ısı ile elimizi sadece tencereye yaklaştırdığımızda vücudumuza geçen ısı miktarı arasındaki farktır. Elimizi tencereye dokundurduğumuzda, yani su ortamında olduğu gibi temas yolu ile ısı alışverişi gerçekleştirdiğimizde yanarız; tencereye yaklaştırdığımızda ise elimiz hava ortamında olduğu gibi nakil yolu ile ısı alır ve sadece ısınmış olur. İki ortam arasındaki bu farklılık, su içerisine tamamen batmış durumdaki dalıcının havaya kıyasla aynı sıcaklıktaki su içerisinde, oldukça hızlı bir şekilde ısı kaybetmesinin de temel nedenidir. Birçok kaynağa göre ısı iletimi, su içerisinde hava ortamdakine kıyasla 25 – 27 kat daha fazladır. Ancak bu özelliğinin yanı sıra su, hava ortamına kıyasla çok daha yüksek oranda ısı tutma kapasitesine sahiptir ve aynı zamanda ısıl kararlılığı da çok daha yüksek seviyededir.
Kış dönemi ve yükselti dalışlarında zaten bu sorun ile karşılaşılacağı bilindiğinden, gerekli önlemler alındığında 4 - 12°C’lik soğuk su dalışlarında ciddi ısı kaybı gözlenmeyeceği gibi, 18 - 22°C gibi ılık sayılabilecek sularda gerçekleştirilecek hazırlıksız ve programlanmamış dalışlarda ise çok daha ileri seviyede ısı kayıpları meydana gelebilir. Dalış süresince ısı kaybını en alt düzeyde tutabilmenin öncelikli yolu, konu hakkında temel bir takım fizyolojik mekanizmaları kavramakla mümkün olacaktır. Vücudun soğuğa ve ısı kaybına verdiği fizyolojik cevap ve buna bağlı olarak harekete geçen bir takım mekanizmalar, dalış yapan kişinin kendi ya da lideri tarafından bir takım işaretlerle de anlaşılacaktır. Isı kaybında vücudun öncelikli tepkisi deri altı, yani yüzeye yakın bölgelerde bulunan kan dolaşımını yavaşlatmak olur. Bu bölgedeki dolaşımın azalması ile birlikte dalıcı su sıcaklığına uyum sağladığı yanılgısına düşer. Vücudunun suya alıştığını düşünerek dalışına devam ederse, bir sonraki aşamada vücudun soğuğa olan tepkisi uzuvlarında istem dışı kas hareketleri/titremeler ile kendini gösterir. Bu tepki ile birlikte vücut, kan dolaşımını yavaşlatarak bir miktar daha düşürdüğü yüzey sıcaklığını kas hareketleri sonucunda oluşturacağı kinetik enerji ile tekrar kazanarak dengelemeye çalışır. Kaslardaki istem dışı titreme hareketi, merkez vücut ısımızın yaklaşık 1°C kadar düştüğünün de göstergesidir. Bu evreden sonra ısı kaybı etkisi giderek hızlı bir şekilde ağırlaşmaya başlayacaktır. Bu noktada bilinçli bir dalıcı ya da dalış lideri dalışı sonlandırmalıdır. Daha ağır etkilerinde ısı kaybı, ilkyardım ve tedavisi oldukça zorlaşabilecek bir hal alabilir.
ISI KAYBININ ÖNLENMESİ :
· Öncelikli olarak dalıcının kendindeki ve dalış arkadaşındaki ısı kaybı belirtilerini bilinçli bir şekilde algılayabilmesi gerekir. Böylelikle, yapılacak kontroller ile dalışta ısı kaybına bağlı olarak herhangi bir ciddi problemle karşılaşılmamış olunur.
· Soğuk etkisine bağlı olarak yeterli yalıtımı sağlayabilecek özellikte dalış elbisesinin seçilmesi gerekir. Ilık sularda 5 mm'lik neopren ıslak tip elbise kullanılırken, daha düşük sıcaklıklarda 7 mm’lik neopren ıslak tip elbise ve daha soğuk sularda ise kuru tip elbiseler seçilmelidir. Islak tip dalış elbisesi seçimindeki en önemli nokta vücudu ikinci bir deri gibi sarabiliyor olmasıdır. Eğer kullanılan kıyafet belirli bir bölgede boşluk oluşturmuş ise, o noktada sürekli su hareketine bağlı olarak ısı kaybı da söz konusu olacak demektir. Böyle bir dalış elbisesinin yalıtım özelliği ne derece yüksek olursa olsun, onu kullanan dalıcı için ısı kaybı hızlı bir şekilde gerçekleşecektir. Kıyafetin mümkün olduğunca az parçadan oluşması ve mümkün olduğunca az fermuara sahip olması da soğuk sular için yalıtımın artmasını sağlayacaktır.
· Soğuk sularda ısı kaybını engellemek için uygun elbise seçiminin yanı sıra, baş ve boyun bölgesinde de yalıtımın sağlanması gerekir. Vücut ısısının neredeyse %50’sinden daha fazlası baş ve boyun bölgesinden açığa çıkar. Soğuk etkisine tepki gösteren dolaşım sistemi, vücudun uzuvlarındaki kan dolaşımını o bölgelerdeki damarları daraltarak sınırlayabilir. Böylelikle vücut, yüzeysel ısı kaybını belirli miktarda azaltmış olur. Ancak hayati öneme sahip beyin dokusunun ihtiyaç duyduğu oksijen miktarı da oldukça yüksektir. İşte bu nedenle kafa bölgesine taşınması gereken kan miktarı da oldukça yüksek olduğundan, bu bölgedeki damarlar daralma göstermeksizin dolaşımı azaltmaz. Beyni besleyen iki ana damar boynun iki yanından ve yüzeye oldukça yakın noktalardan geçerken, yüksek oranda ısıyı da bu bölgeden dışarı verirler. İşte bütün bu fizyolojik nedenlerden ötürü baş ve boyun bölgesinde, herhangi bir şekilde azaltılması mümkün olmayan bir ısı kaybı söz konusu olacaktır. Bu özelliklerinden dolayı dalış süresince baş ve boyun bölgesinin de iyi bir şekilde yalıtılması gerekir. Bu bölgede yalıtımı sağlamak için neopren başlıklar ya da özel maskeler (full face maskeler) kullanılmalıdır.
· El ve ayaklar öncelikli olarak soğuk etkisini hissettiğimiz bölgelerdir. Eller ve ayaklarda, diğer bölgelerimize kıyasla, deri yüzeyine oranla daha düşük miktarda yağ dokuya sahibizdir. İşte bu yüzden bu bölgelerde ısı kaybı hızlı ve yoğun olur. Belirli bir sıcaklığa kadar, bu bölgelerin yalıtımı için eldiven ve kalın neopren çorap ya da tabanlı patik kullanımı yeterli olabilir.
· Vücut ağırlığının cilt yüzeyine oranı, ısının tutulma süresini etkiler. Her insan belirli oranda yağ dokuya sahiptir. Vücudumuzda giderek artan yağ doku oranına cilt yüzeyindeki artış paralel değildir; yani daha kilolu insanlar daha fazla yağ dokuya sahiptir ve izafi olarak da cilt yüzeyleri daha azdır. Dolayısıyla kilolu insanlar, vücutlarındaki ısıyı çok daha iyi tutar; zayıf olanlar ise, ağırlıklarına oranla daha fazla yüzeye sahip olduklarından daha çabuk ısı kaybederler
.
コメント